( Biz Geleceğiz - 19 )
Oyun insana özgü değildir, hayvanlar da insanlar gibi oynar.
Oyuna ilişkin bütün temel yaklaşımlar hayvanların yaşamında da mevcuttur.
Yaşamın temel belirlenmişliklerinin dışında oyunda yeni bir hayat buluruz.
Dünyayla ilişki kurmamız oyun olmadan mümkün olamazdı.
En başından bu yana evrene ve doğaya rağmen var ettiğimiz her şeyi oyunsallıkla başardık.
Eğer her şeyi en gerçek haliyle, en rasyonel şekilde kavrasaydık, bilseydik, muhtemelen bir tür olarak var olamazdık.
Bu nedenle çevremizdeki her şeyi soyutladık, yorumladık.
Kuşkusuz önce kendimizi, sonra başkalarını kandıracak iyi yalanlar atmak zorundaydık.
Başlangıçta yalanlarımız bizi ayakta ve hayatta tuttu.
Sonraları çoğu zaman yalanlarımız ayaklarımıza dolanmaya başladı.
Bazen yalanlarımızın dehlizinde kaybolduk, bazen yalanlarımızdan gerçeğe uzanan yollar bulduk.
Oyun konusunda en kapsamlı çalışmayı bildiğimiz kadarıyla Johan Huizinga yaptı.
Babası fizyoloji profesörüydü, annesi o iki yaşındayken öldü.
Dilbilim okudu, sonraları şarkiyatçı oldu, 2. Dünya Savaşı’nda faşizme karşı ilkeli bir duruş sergiledi.
“ Homo Ludens “ “ Oynayan İnsan “ adlı eşsiz bir eser yazdı.
Günümüzde oyun kavramı ele alınırken hala başucu kaynaklarından biridir bu kitap.
Huizinga oyun kavramını alabildiğine geniş bir zemine oturttu.
İlkesel olarak oyun ciddiyetin karşıtı kabul edilir, yani oyun ciddi olmayandır.
Bu da oyun için son derece geniş bir çerçeve imkanı sağlar.
Oyun ahlaki bir işlev taşımaz, erdem veya günah içermez, oyun kendine içkindir ve kendisi için vardır.
Oyun oynarken dünyadan koparız, zamanın nasıl geçtiğini anlamayız, kendimiz ve başkaları için yeni bir evren oluruz.
Bu nedenle, çocukken hava kararıp ezan okunmasına ve annemiz bizi yemeğe çağırmasına rağmen gidesimiz gelmez.
Sonucu anne terliği olsa da, oyundan kopmak istemeyiz, oyun bitmesin isteriz.
Hareket halindeki insan vücudu en etkin, en gösterişli, en estetik halini oyunda bulur.
Dolayısıyla oyun ve güzellik kavramlarının çok fazla bağlantısı vardır.
Güzel olan her şey biraz oyunsal, oyunsal olan her şey biraz güzeldir.
Oyunda emir yoktur, gönüllü eylem vardır.
Yavru hayvanlar veya çocuklar eğitilirken fiziksel gelişimleri ve seçmeci davranış geliştirmeleri için oyun esastır.
Öte yandan oyun keyfe kederdir, ertelenebilir veya iptal edilebilir, oynamaya mecbur değilizdir, istersek, seçersek oynarız.
Zorunluluk, ödev, görev oyunda olmaz, ciddiyetin değeri arttıkça oyunun değeri azalır.
Oyunla gündelik hayattan, asıl hayattan kurtuluruz.
Oyun herkesi içerebilir, izleyenlerde kendilerini oyunun içinde kabul edebilir.
Oyun kendi zaman ve mekan algısını yaratır, sonuna kadar oynanır, kendi akışına ve anlamına sahiptir.
Bağlanmalar, ayrılmalar ve birbirinin içine geçmelerle oyun hayatı taklit eder.
Tüm oyunlarda tekrarlar, nakaratlar, zincirler, dokular, örüntüler vardır.
Oyunla ibadet arasında bir fark yoktur, aynı özle şekillenirler, bizi dünyadan koparırlar.
Arena, oyun masası, sihirli çember, tapınak, sahne, perde, mahkeme aslında aynı mekânsal ihtiyacın farklı tezahürleridir.
Hepsi tahsis edilmiş, ayrılmış, özelleştirilmiş, kutsallaşmış alanlardır.
Aslında hepsi geçici bir dünyadır ve “ mış gibi “ yapma alanlarımızdır.
Çocuklar, deliler ve toplumun handikaplı kesimlerinin oyun oynamasına daha çok izin verilir.
Çünkü onlar zaten hayat oyunun dışındadırlar ve bu yüzden kendi dünyalarını yaratmaları mazur görülebilir.
Onlar yaşamlarını gerçeklerle sürdüremeyecek durumdadırlar, yetersizdirler ve yalanlara ihtiyaçları vardır.
Büyükler, olgunlar, yöneticiler, liderler oyun oynamaz, çünkü onlar ciddi işler yaparlar.
Ya da bize öyle aktarılır, belki de en büyük yalan da budur aslında.
Trump’ın veya Musk’ın Dünya’yı algılayış biçimlerinin oyunsal olmadığını kim iddia edebilir ?
Televizyonların ve her tür ekranın bizi sürekli oyunlara davet etmesi bir tesadüf mü ?
Sosyal medyada birbirimize mutlu insanları oynuyor olmayalım sakın ?
Her kavram gibi oyun kavramını da ele alırken derinlemesine düşünüp, dikkatli davranıp, doğru kararlar almalıyız.
Doğal yanı ile örneğin çocukların gelişimi için elzem olan oyunu ne kadar desteklememiz gerekiyorsa, büyüklerin “ mış gibi “ yaparak ve hatta zaman zaman oyunun doğallığını çalarak kurdukları yalancı cennetlerden de o denli uzak durmalıyız.
Kapitalizm ahlaksızlıktır demiştik bir yazımızda.
Gencecik kızlardan “ lolitalar “ yaratan, onları bilboardlarda sergileyen kapitalizmle, sürekli kadın bedenini bir haz nesnesi olarak gören kapitalizmle, cinsel suçları mahkemelerde yargılayan kapitalizm bir paranın iki yüzü gibidir.
Kapitalizm suç üretir ve adalet dağıtır.
Kapitalizm cambaza baktırıp paralarımızı çalar, eşeğimizi kaybettirir ve bulduğumuzda sevinmemizi ister.
Ve günümüzde oyun tüm doğallığından sıyrılarak kapitalizmin kullanışlı aparatlarından biri oluverir çoğu zaman, kapitalizm oyunlarımızı da çalar.
Çocukluklardan çocukluğunu, gençlerden gençliğini çalıp, tazelik ve yenilik adına onların geleceklerini mahveden kapitalizmin oyunsallığı tahammül edilemez bir riyakarlık içerir.
Toplumsal çürüme sanıldığı gibi her zaman devlet eliyle gerçekleşmez.
Zaman zaman toplumda bugününü kurtarmak için geleceğine ihanet eder.
Yaşamadan yaşlanan kuşaklar, çocuklar ve gençler üzerinden elini çekmez kimi zaman.
Her kuşağın kendi geleceğini tayin etme hakkı vardır ve bu hak kutsaldır.
Bir çağ yıkılıp yeni bir çağ kurulurken başkalarının hayatlarından çalarak yaşayanların tarihte onurlu bir yerleri olamayacağını bilmeliyiz.
Hannibal gibi “ Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız “ demiyoruz biz.
YOL BİZİZ diyoruz.
Comentarios