( Biz Geleceğiz - 21 )
Hayatımızdaki her şey git gide bir oyuna veya gösteriye dönüştürülürken çevremizdeki her tür gelişmeye daha dikkatli gözlerle bakmalıyız.
Kapitalizm artık kaba bir sömürü düzeni değil sadece, kendini sürekli yeniden üreten ve git gide sömürü mekanizmalarını incelterek ilerleyen bir sistem.
Bedenimizi, doğamızı ele geçirmek isteyecek kadar güçlü, fütursuz ve arsız bir düzen kapitalizm.
Bu nedenle hayatın kılcal damarlarına sızıyor, sinsileşiyor, hiç fark etmediğimiz anlarda kendimizi kapitalizmi yeniden üretirken buluyoruz.
Kendimizi güdülerimize, hislerimize bıraktığımızda, faşizme veya kapitalizmi yeniden üretme ihtimalimiz artıyor.
Kapitalizmde bireyci kolaycılık pek çok isteğin temeli.
Oysa sosyalizm dikkat, özen, incelik, nezaket, düşüncelilik gerektiriyor.
Sosyalist bir dünya tasavvuru için kılı kırk yarmamız, defalarca tasarlamamız, pek çok açıdan denetlememiz, toplumsal faydayı gözetmemiz gerekiyor.
Bu yüzden sosyalizmin sıkıcı, yavan, ruhsuz olduğunu iddia ediyor kapitalizm.
Oysa kapitalizmde renkli, dünyalar, çoşkulu anlar, hazlar ve hızlar bizi bekliyor onlara göre.
Hayata hak ettiği değeri vermek için kendimizi akıntıya bırakmamız yeterli bu görüşe göre.
Kuşkusuz kendimizi kaptırdığımız bu esriklik hali içinde tecavüze uğrayan çocukları, intihar eden gençleri, kadın cinayetlerini, emeği sömürülenlerin hak taleplerinin cop ve gaz ile karşılanmasını görmezden gelmemiz koşulu ile “ Tatlı Hayatlar “ yaşamaya devam edebiliriz.
Çünkü şov devam etmeli ve gösteri durmaksızın sürmeli.
Kapitalizmin ahlakı yoktur demiştik, buna kutsalı da olmadığını ekleyelim bu kez.
Che’nin ikonik pozundan hediyelik eşyalar yapan, biralar üreten kapitalizm, emin olun fırsatını bulursa Marx veya Mahir’i de bir tüketim nesnesi haline getirmeye çekinmeyecektir.
Kapitalizm insanın tarihini, kimyasını, fizyolojisini, doğasını anlamak ve dönüştürmek için inanılmaz paralar harcıyor, antropolojik veriler elde etmek üzere yoğun bir mesai yapıyor.
Bizim zevklerimizi ve taleplerimizi bizden daha iyi bilen telefonlarımıza gelen mesajlar ve reklamlar bunun en büyük kanıtı.
Biz kapitalizm için birer sayı ve algoritmayız, canlı veya insan değiliz.
Oysa oyun bu kavram dizilerinin önemli bir bölümü ile zıtlık içerir.
Oyun dış dünyadaki düzeni bozup geçici bir iç düzen yaratma çabasıdır aynı zamanda.
Peki hukuk ve oyun nasıl bir ilişki içindedir o halde?
Hukuk bir kurallı mücadeleler bütünüdür.
Truva Savaşı’nda Akhileus ile Hektor mücadelesinde, Akhelius’un kalkanının üzerindeki dairede bir yargıçlar heyeti temsil edilir.
Kalkandaki daire pek çok farklı şekilde karşımıza çıkacak olan “ Kutsal daire” dir aslında.
Ve yargıçlarda her zaman bu kutsal dairede adalet dağıtılırlar.
Daireye kutsallığını veren dış dünyadan ayrılmış ve sınırlandırılmış olmasıdır.
Gündelik karmaşadan uzak ve akışkan olmayarak zamanın sabitlenmesini sağlayan bu yerde düzen sağlanabilir ancak.
Kutsal daire zaman dışı zaman yaratır, özel zamanlar için özel yerler gereklidir çünkü.
Buradaki yargıçlar da özel insanlardır, yargılayabilenleri kimse yargılayamamalıdır çünkü.
Onlar bir çeşit kutsal ve münzevi hayat sürmelilerdir.
Biz onların gündelik, insan yanlarını görmemeliyizdir çünkü onlar adaleti yani kutsal olanı temsil ederler.
Hakimleri, yargıçları, pazarda, kahvede, berberde göremeyiz çoğunlukla.
Onlar sanki adalet kurumlarında doğmuştur ve orada öleceklerdir.
Çünkü biz dünyevilerin, hatalıların, suçluların, grift, karmaşık ve suç üreten yaşamlarını birilerinin kutsal dairelerinden düzenlemesi gerekir.
Oysa ilkel dönemlerde hukuk bu kadar özerkleşmeden önce yani yargılayanların da yargılanabildiği dönemlerde hukuk ve oyun ilişkisi çok daha fazla iç içe geçmişti.
Davalar hem bir talih oyunu, hem bir yarış, hem de bir atışmaydı.
İbranice’de yasa kavramı ve fal açmak , kehanet belirtmek aynı kelime kökünden türemişti.
Arapça’da rehin kelimesi ile kura çekmek kelimesi aynı kavramla ifade ediliyordu.
Herullar ve Lombardlar savaşırken iki tarafın kralı zar atarak savaşın sonucunu belirlemişlerdi.
Germenik halklar bazen toprak mülkiyetlerini bir yarış veya bir baltanın fırlatılması yoluyla elde edebiliyorlardı.
Evlilik ve eş seçimi çoğunlukla bir güç mücadelesi, müsabakaydı ve talipler çeşitli sınavları geçmek zorundaydı.
Habeşistan’daki davalarda avukatların savunmaları ve tanıkların dinlenmesi sonrası verilen arada davayı kimin kazanacağına dair bahse girmek taraflarca olağan kabul ediliyordu.
Eskimolarda şikayetçi yani davacı taraf diğer tarafı bir çeşit şarkı yarışmasına davet ederek meydan okurdu.
Bu örneklerinde gösterdiği laik yargı sistemi oluşmadan önce oyunsalıkla hukuksallık iç içe bir görünüm sergiliyordu.
Pek çok yöneticinin kahinleri, falcıları vardı, hatta 1900’lü yıllarda Rusya’yı yöneten Romanov Hanedanı’nı Rasputin adlı bir kahin şarlatanın yönlendirdiği iddia edilir.
Çağdaş bir hukuk sistemi yaratttığını iddia eden Abd.’de duruşmalarda hazırlanan iddianamelerde hala eski toplumların hakaret yarışmalarının izleri görülebilir.
Yine eylemden çok retoriğin, hitabetin ön plana çıktığı bu davalarda Kutsal Roma Hukuku’na rahmet okutacak akıl oyunları, alaycılık ve hilecilik kolayca fark edilebilir.
Sofistler haksız bir davayı haklı göstermek için para alırlardı, Roma’da genç politikacı adayları kariyerlerine adet gereği çirkeflik yaparak başlar ve rezalet çıkarmaya çalışırlardı.
Kutsal Roma Hukuku’nda rakibi haksız çıkartmak üzere kullanılan bütün yöntemler, bütün müdahaleler meşru sayılmıştır.
Matem kıyafetleri giyme, hıçkırma, ağlama, yakarma, bol sayıda destekçi getirme bu mahkemelerde normal karşılanıyordu örneğin.
Ezenler için her zaman her yol mübahtı, yeter ki sonuç alınabilsindi.
Sonuç olarak oyun ve hukukun birleşme noktaları aynı zamanda onların ayrışma noktalarını da besledi.
İkna etme her ikisinin ortak noktasıydı ancak oyun ikna edemezse bitiyor ve kimseye zarar vermiyorken, hukuk ikna edemediğinde zor yolunu kullanarak, hapsederek veya rehin alarak şiddetini gösteriyordu.
ZOR OYUNU HEP BOZUYORDU.
Comments