( Biz Geleceğiz – 18 )
Dünyanın bir ritmi var mı ?
Bilinebilir limanlar yaratmak için insanlık yeterince birikim ve deneyim oluşturdu mu ?
Yoksa kendiliğinden bir süreç içinde akıntıya karşı mı yüzüyoruz.
Pek çok düşünür Dünya’nın bir ritmi olduğunu, bu ritimsellikle beslenen ve geleceğin tasavvur edilebilirliğinin mümkün olduğunu ileri süren teoriler geliştirdiler.
Nikolai Dimitrieviç Kondratieff’te bu düşünürlerden biriydi.
4 Mart 1892’de Rusya’da doğdu, iktisatçıydı.
En bilinen teorisi “ Long Waves Cycle “ yani “ Uzun Dalga Teorisi “ idi.
Bu teori ekonomik hareketliliği modellemek için oluşturuldu ve kapitalist ekonominin belirli aralıklarla döngüsel biçimde kendini tekrarladığını, dolayısıyla sistemin kendisini sürekli yenilediğini ileri sürdü.
Stalin döneminde tutuklanıp hüküm giydi, kapitalizme karşı olmaması suçlaması ile kurşuna dizilerek idam edildi.
Çalışmaları sonraları Schumpeter tarafından teori haline getirildi, hakları ölümünden 50 yıl sonra iade edildi.
Kondratieff’in teorisi Dünya ekonomisinin ve kapitalizmin 50 -60 yılda bir depresyona ( ekonomik krize ) girdiğini ileri sürüyordu.
Depresyon dönemleri yeni bir teknoloji ile aşılıyor ve bunun sonucunda 50 – 60 yıl süren bir refah döneminin geldiğini iddia ediyordu.
Bu teori sonraları inovasyon teorisi adını aldı ve Ruslardan çok Batı Dünyası’nın ilgisini çekti
Teoriye göre, her döngüselliği sürükleyen bir geliştirici teknoloji vardı ve büyüme bu teknoloji nedeniyle gelişiyordu.
Analistlerin üzerinde hemfikir olduğu bu dönemler şunlardı.
- 1771: Endüstri devrimi,
- 1829: Buhar Çağı ve Demiryolları,
- 1875: Çelik, elektrik ve ağır sanayi,
- 1908: Petrol, otomobil ve seri üretim,
- 1971: Bilgi ve telekomünikasyon dönemi.
Birinci Kondratieff Dalga 1791 – 1817 yılları arasındaki yükselişi kapsar, bu dönemde demir daha iyi işlenmiş, buhar makineleri ortaya çıkmış ve tekstil sektörü gelişmiştir.
1817 – 1851 yılları arasında ekonomi üretmiş olduğu yenilikleri tüketmiş ve 1851’ de dibe vurmuştur.
İkinci Dalga 1851 – 1870 yıllarını kapsar, tren yollarının gelişmesi, buharlı gemiler doğalgaz kullanımı, telgraf bu dönemin öne çıkan teknolojik yenilikleridir.
Bu dönem 1896’da dip noktayı görerek sistemi krize sokmuştur.
Üçüncü Dalga 1913 yılına kadar süren kısa bir yükseliş dalgasını içerir, çelik, petrol, telefon, kimya sanayisi bu dönemin öne çıkan unsurlarıdır.
1929’da yaşanan Büyük Buhran ile dibe yönelen dalga 2. Dünya Savaşında dip noktayı görür.
Dördüncü Dalga 1945 sonrası başlar ve 1974 yılına kadar bir yükseliş dönemi yaşar, bilişim teknolojilerindeki değişim, fiber lifler, televizyon, transistör, entegre devreler bu dönemin belirleyicileridir.
Bu dönem aynı zamanda Fordist üretim tekniklerinin revaçta olduğu bir dönemdir.
1974 Petrol Buhranı ile başlayan bu dönem 1989’ da Rusya’nın yıkılışı ile sona erer, bazı araştırmacılar ise bu dönemin sonunun 2008 finansal krizi olduğunu söylerler.
Kondratieff döngülerin başka boyutları da var.
Borsa çılgınlıklarının, her bir döngüyü sürükleyen ana teknolojinin zirveye çıktığı dönemde ya da bir kaç on yıl sonra yaşanması oldukça ilginçtir mesela.
Kondratieff dalgasını sürükleyen bir küresel hegemonik güç olduğu varsayılır, buna göre son iki dönemin hegemonik gücü Britanya ile Abd. idi.
İlginç olan bir başka yön ise Elliott Dalga Analizleri ve Kondratieff Döngü Analizleri, pandemi öncesinde bir çağ değişiminin içinden geçtiğimizi, geçeceğimizi gösteriyordu.
2009 sonrası Dünya’daki gelişmeler Altıncı Dalganın başladığını, görünen o ki bu dönemi belirleyecek asıl teknolojilerin yapay zeka, nanoteknoloji, biyoteknoloji olacağını gösteriyordu.
Bu dalga gelişmiş ülkeler için bir avantaj sağlarken, az gelişmiş ülkeler için dezavantaja dönüşecek gibi duruyor şu anda.
Ülkelerin sağlık harcamaları her geçen gün artıyor, Barcleys Research’in araştırmasına göre biyoteknoloji ürünleri 10 yıl içinde 50 milyar eurodan 300 milyar euroya yükselerek 6 kat arttı.
Bu çerçeve bize altıncı dalganın sağlık ve teknoloji eksenli olacağını gösteriyor, bu da ancak gelişmiş ülkelerin bu maliyetleri üstlenebileceği anlamına geliyor.
Ülkemizdeki sağlık ve eğitim özelleştirmelerini bir de bu gözle değerlendirmekte fayda var.
Gelecekte kişisel sağlık verileri, giyilebilir teknolojiler, bulut teknolojileri, her tür organ imalatı revaçta olacak.
Yani iha, siha yapmak teknolojik atılım için yeterli olmayacak.
Böylesine hızlanmış bir dünyada kapitalist sistem kendi yarattığı vahşetin kurbanı olabilir veya daha şiddet dolu bir sisteme evrilebilir, nazi örneğinde görüldüğü gibi daha da faşistleşebilir.
Ya da sürekli krizlerden beslenme alışkanlığı ile kendisi için yeni bir yaratıcı yıkım planlayabilir.
Ancak unutulmamalı ki, hiçbir sistem kendi içine çöküp yok olmaz.
Mutlaka daha gelişmiş sistemlerce geçersizleştirilir.
Kapitalizmi gerileten, gerilebilecek, yok edebilecek tek sistem, tüm yanlış ve eksiklerine rağmen hala sosyalizm.
Öte yandan sosyalistlerde, devrimcilerde gelmekte olan kaosa ve fırtınaya pek hazırlıklı değiller gibi.
İstanbul fethedilirken Bizanslı din insanlarının meleklerin cinsiyetini tartıştıkları rivayet olunur.
Sosyalistlerde bir süredir gerçek gündemlerden ve tartışmalardan uzaklaşmışlar gibi görünüyor.
Peki ne yapmalıyız ?
Kafamızı toplamalıyız, gerçekçi bir yaklaşımla, yıllardır biriktirdiğimiz sorunları gündemimize alarak, önce kendimize sonra birbirimize yoldaş olarak, cesaretle geleceği inşa etmeliyiz.
89’da yıkılan enkazdan kurtulmak için sığındığımız liberal limanlar artık bizi reddediyor.
Artık kapitalist gibi yaşayıp, sosyalist gibi düşünemeyiz.
Ekonomi – politiğimizi kapitalizmden kurup, sosyalizme sosyo – kültürel bir anlam yükleyemeyiz.
Yapmamız gereken ilk şey kapitalizmi ve faşizmi bedenimizde, ailemizde, örgütlerimizde yok etmek.
Kapitalizmi yıkmak ve sosyalizmi kurmak, diyalektik bir bütündür.
Yıktıkça inşa ettiğimizi, inşa edebildikçe yıkabildiğimize gördüğümüzde, yenilgiler yerini zaferlere bırakacak kuşkusuz.
Bu nedenle Biz Geleceğiz.
Bu nedenle Bizim Bir Hikayemiz Var.
Bu nedenle Birlikte Düşlüyoruz.
Ve evet, Gelecek Bizimle Gelecek.
Comments